Pazar, Temmuz 06, 2008

BEN HAYATTA EN ÇOK BABAMI SEVDİM / Can Yücel

Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpı bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici - hep , hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Çarşamba, Temmuz 02, 2008

HER ŞEYİ KUŞATIR SEVDA / Erol Çankaya

Gizem deyip başlıyorum adına
Cılız bir güneş, soldu solacak
Bir haziran sonu ki yağmur bekleniyor
Akıyor insanlar kendi dünyalarında
Ve herkes anlatabilir bir ağrıyı
Ben söylesem bu yaz akşamını
Biri bir sevda titreşiminden söz etse
Düşün ki saçlarını savuruyordu rüzgâr
Gözleri gülüyor ama karanlık kirpikleri.

Hadi konuşalım o umarsız ağrıdan
Boğuk bir ses, benim olmayan asla
Gözlerim kısılıyor ve bulantı aniden
Şuramda bir ağrı, şurama kadar
Yanıyor gözlerim, bir duman gözlerimden.

Konuşulsun yağmurun dolandığı o günden
Cılız da olsa güneşti o şakaklarımızda
İnsanlar... İnsanlar hep yanlarımızda
Akıyor kalabalık dalgın bakışlarımda
Düşün ki saçlarını savuruyordu rüzgâr
Ben, gizem diyordum her şeyin adına.

İki can yürüsün ve birbirinden habersiz
İki can, iki yürek, tek kalp ağrısı bir de
Biri desin ki saçlarında haziran
Kirpiğinde mavilik, kirpiğinde gökyüzü
İki can ve akıyor insanlar dünyalarında
Biri desin ki sözlerin ne yararı var
Biri desin ki bırak başlasın sevda.

Bir haziran akşamı yetmiş dokuz yılında
Elini uzat ve ayrıl, yer sarsılıyor
Elini uzat ve ayrıl, dolanıyor bulutlar
Elini uzat ve ayrıl, günlerden salı. (Benim için çarşamba)

Birtakım lekeler, bulutlar akıyordu
Etrafta insanlar bir karaltı olarak
Biri diyecek ki ellerin titriyordu
Biri saati sorsa ağlayacaktım
Elini uzat ve ayrıl, kararıyor bulutlar
Bütün hızıyla o zehir damarlarımda
Gökte haziran, yağdı yağacak yağmur
Geçip gidiyordu dünya bakışlarımda
Birtakım lekeler, bulutlar akıyordu
Ben, gizem diyordum bunların adına.

Elbet hızla akıp gidiyordu hayat
Kaç zamandır görmediğim ışıltılı bir yüz
Belki de coşkulu bir haber vardı akşama
Bir zaman sonra her şey unutulsa da
Kardeşim, yüreğim koca bir diş gibi sızlıyordu
Biri diyordu ki bırak başlasın sevda
Ötekinin kirpiğinde acımasız karanlık
Gizem deyip geçiyordum bunların adına
Bir türlü başlamıyordu yağmur
Her şeyi, her şeyi kuşatıyordu sevda.

Salı, Temmuz 01, 2008

Sizi işe alırdım eğer...

Saatchi&Saatchi’nin dünyadaki tüm ajanslarının Yaratıcı Yönetmeni Bob Isherwood, her yıl Cannes Lions’da ‘Yeni Yönetmenler’ başlıklı bir sunum yapar. Salonun önünde, saatler öncesinden uzun kuyruklar oluşur, izlemek isteyenlerin çoğu dışarıda kalır. Bunun nedeni, Isherwood’un çok önemli işler çıkarmış bir yaratıcı olmasının yanı sıra hazırladığı malzemenin tazeliği ve çarpıcılığıdır. Cannes’da bu yıl da kural bozulmadı, yine metreler uzunluğunda kuyruklar oluştu.
Isherwood’un genç reklamcılara ayrılan Young Lions Zone’da verdiği seminer de aynı şekilde, tıka basa doluydu. Gençlere “Sizi şu koşullarda işe alırdım...” diye başlayan konuşması sıcak, ilham verici ve renkliydi. Isherwood, gençleri işe almak için onlara şu koşulları şart koştu:

1. Eğer reklamlardan büyük fikirleriniz varsa, ödülleri değil, pazarı kazanmayı planlıyorsanız...
2. Dürüst ve samimi bir dille yazmayı biliyorsanız... (Çünkü klişeler sizi özünüzden uzaklaştırır)
3. Reklama yazacağınız başlığı değil, fikirlerinizi önemsiyorsanız...
4. Yaratıcı ortama katkıda bulunuyorsanız...
5. Bir ofiste çalışmak yerine, sokaklarda oynamayı seçiyor, insanlarla konuşup onlardan bilgi alıyorsanız...
6. Dijital olarak düşünmeyi biliyorsanız...
7. Reklamın ötesinde bir dünya olduğunun farkındaysanız, kendinizi yeniliyor, öğreniyor ve geliştiriyorsanız. Sadece reklama odaklanmanın sizleri daha az yaratıcı yapacağını anlıyorsanız. İşler iyi gitmediğinde başka uğraşlar buluyorsanız...
8. Duygusal bağlar kurmayı başarıyorsanız... Duyguların iletişimi hızlandırdığını biliyorsanız...
9. Hayal gücünüz size verilen brief’ten öteye gidecek kadar büyükse...
10. Ustalığı önemsiyor, işinize titizce özen gösteriyorsanız...
11. Asla yılmıyorsanız...
12. Yaratıcılığın, yaratıcı bölümün işi olduğunu düşünmüyorsanız...
13. Müşterinizin işine büyük bir ilgiyle yaklaşıyorsanız...
14. Sosyal sorumluluk anlayışınız, vicdanınız varsa...
15. Ve eğer dünyayı değiştirmeyi diliyorsanız...

Isherwood’un sunumu gerçekten harikaydı. İlham ve umut verici, öğreticiydi. Çalışmadan ve ter dökmeden başarılı olunamayacağını net olarak ortaya koydu. Genç aslanlar, kendisini hayranlık, saygı ve bol alkışla izledi.

Fatoş Karahasan