Çarşamba, Temmuz 19, 2006

Geceyi sabah yapalım, çakır olana dek...

Rakı, büyük rakı, kocaman rakı.
Herkesin dilinde olan, geceleri gündüz,
sabahları çakır yapan rakı!
Bu geceyi sensiz geçirmek istemiyorum aslında.
Daha dertli saatlerim de oldu
ama nedense içimde bir boşluk var.
Örselenmişim, kırılmışım, sevdalanmışım,
ne yazar sen olduktan sonra.
Bizim oraya gidelim gel,
kafamız dağılır biraz.
Hem tanıdık da, küfelik olsak ne yazar.
Balık yemem ben biliyorsun,
daha doğrusu sensiz balık yemem.
Balık da istemez zaten sası sası yeme beni der gözleri...
Buzu da sevmem, delikanlılığa sığmaz seni maşa etmek sebillere.
Bizim orada anlarlar dilimizden,
gel hadi gece çökmeden peynire meze olalım.
Ali Baba anlar bizi, koyar önümüze mezelerimizi.
Derdimize derman, yaramıza and olur
dinler bizi sabaha dek.

Ohhhh...
Mezeler taze, balık taze,
ben güle oynaya, ağlaya ağlaya içerim,
denizin siyahı mavi olana dek.
İstanbul havası, gözünü sevdiğimin şehri;
köylerin anası, babaların babası İstanbul.
Rakı bile dalgalanıyor efkarından rüzgarını duyunca.
Ne nefes var sende, ne yürek var.
İçim bir hoş oluyor,
ikinizi yan yana görünce.
Aşk mı desem yoksa yalnızlıktan ötürü kıskançlık mı,
bilmiyorum.
Tek bildiğim,
Ali Baba bilir, rakıyla İstanbul'un aşkını.
Ben de aşıkları kavuştururum,
geceleri sabah ederek.
Hadi bakalım şerefe, Ali Baba.
Sabahı çakır edene dek...

Hiç yorum yok: