Çarşamba, Ocak 02, 2013

İtiraf: Barış Manço'nun cenazesine gittim, babamın cenazesine gitmedim.

Uyarı: Bu dramatik bir yazı değildir.

Barış Manço'nun öldüğü geceyi çok net hatırlıyorum, bir müzik kanalının alt yayın bandına son dakika başlığıyla girmişti ölüm haberi... Haberi okuduğum an hareketsiz bir süre donup kaldığımı hatırlıyorum, bir de habere inanmak istemediğim için olsa gerek annemi uyandırıp; "bu haber gerçek olamaz değil mi" dediğimi... O gece sabaha kadar uyumadım ve düşündüm. Ölümle ilgili ilk defa bu kadar haşır neşir oldum. Ağladım.

Ben babamı 96 yılında kaybettim. Telefonun çaldığı, babamın ölüm haberinin geldiği, annemin nasıl üzüldüğü, teyzemin elinde peçeteyle birkaç gün gezdiği, anneannemin "bu kadar erken olmasaydı keşke" dediği sahneler hala hafızamda canlıdır. "En yakınınız" olabilecek birinin de bir gün öleceği gerçeğiyle yüzleştiğim o an, ağlamadım. Daha doğrusu ağlamak için bir sebep bulamadım. Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi okula gittim. Öğretmenlerim yanıma geldi, sanırım şokta olduğumu düşünüyorlardı. Herkes "iyi misin" diye soruyordu ve ben "iyiyim" dediğimde garip bir ifadeyle suratıma bakıyorlardı. Ama gerçekten iyiydim ve bu çoğu insan için hiç iyi bir şey değildi! Tuhaf biri olduğumu düşünmeye başlamıştım, acaba duygularım mı yoktu, sokakta yaşayan herhangi bir canlının başına bir şey gelse yeri göğü inleten ben, neden babamın ölümüne üzülemiyordum? Hayatım boyunca yanımda olmadığı için ağlamayarak, cenazesine gitmeyerek babamı mı cezalandırıyordum?



Tüm bu sorular kafamın içinde yıllarca döndü durdu. Ta ki Barış Manço'nun öldüğü geceye kadar!

AKM'de düzenlenen cenaze törenine gittim. Herkes birinin çıkıp "arkadaşlar, bu yalan haberdir, Barış Manço ölmedi" demesini istiyordu ama Barış Manço sahnede bir tabutun içinde O'na veda etmemizi bekliyordu. Çok ağladım. Çünkü ben de herkes gibi çocukken Barış Manço izleyerek büyüdüm. Adam Olacak Çocuk programında her çocuğu büyük bir sevgiyle izleyen, gittiği her ülkeyi kucaklayan, insan olmayı, sanatçı olmayı herkese çok naif bir şekilde gösteren Barış Manço, benim için babamdan daha önemliydi. Ben o gün normal bir insan olduğumu, ölümün zamansız gelebildiğini, iyi insanların da ölebileceğini anladım ve evet, hayatımda ilk defa bir cenazeye gittim.

Akşam eve geldiğimde annem suratıma baktı; "baban öldüğünde ağlamadın sen bu kadar" dedi. Aniden verdiğim cevap 96 yılından beri aradığım soruların karşılığıydı. "Anne, babam zaten yoktu ki, alışmıştım yokluğuna ama Barış Manço vardı"

"İnsan babası ölünce büyür" sözüne bir gerçeklik katmak isterdim ama benim de gerçeğim bu sanırım...

Hiç yorum yok: