I
İncir sütü akşamlarından çıktın da geldin
bir nedamet getirir gibi Türkçe'ye
hiç bilmedim seni
bir yerde mi aramalıydım
sözden başka
Nar yarığı gibi bir dil ki
sonsuz ışıltısında zamanın biliyorum
ölümüne kadar elindeydi silahın
bir mavi mürekkep o denli korkutur mu bir çağı
ben ürktüm okudukça seni
ve içinde gördüğüm insanı
II
Duramam buralarda yağmur yağmıyor artık
kimse sahtesinden gayrısını yazmıyor
aşkın bizzat kendisi
ya da insan olmak hakkında
ve kimse senin gibi ezber etmiyor bir gazeli
sessiz ve usulca
III
Gör kalbim neleri gömdü senin kitaplarından sonra
bir kütüphane ne işe yarar
sorsam örneğin bizim bakkala
ya da bir gece koynunda
uyandığım herhangi bir adama
deli gözleriyle
ay ışığı anlatır mı ona da
seninle aramda olan ne varsa
IV
iki insan arasında sahici ilişki
nasıl kurulur bir dize ile
söylesene ha!
V
Sınırsız sözlerinizle varsam
acının kanıyla sulanmış
bir toprağa
Cezayir'de, Irak'ta
ya da ülkemin herhangi bir insanına
şuncacık bir çocuğa sorsam
annesine sorsam, babasına
okudunuz mu bir dize olsun
Nar ile İncir'e Gazel'den
kimsenin kimseyi incitmediği bir dünya var
zeytinin, üzümün
ve Nar'ın toprağında
Bir kediyi sevmenin erinciyle
yaşayabilir insan
elini hiç bir canlının kanına bulamadan
VI
Öfke için ikimizin de dar omuzları
kaldı ki yanıt veremeyecek yerdesin
Turgut'a sormalıydım o da gitti
nerdesin, nerdesiniz
Bir yağmur damlası düşse avucuma ve bilsem ki sizsiniz...
Nasıl yaşardım onu vermemek için toprağa bilseniz!
Yelda Karataş
13 Ağustos 2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder