Salı, Ekim 20, 2009

Yalnız Kadınlar Tuvaleti

Kapıyı yavaşça açtı. İçeri kısa bir adım atarak kapının arkasına yaslandı, derin bir nefes alıp aynaya baktı. Yüzünün rengi neredeyse beyaz karolarla aynı renkteydi. Daha fazla aynaya bakamadan tuvalete yöneldi. Gözyaşlarını artık tutmasına gerek yoktu. Saatlerce ağlayabilirdi. Elleri titrerken külotunu indirdi, içi sızlıyordu. Kaç dakika oturdu klozetin üzerinde bilmiyordu sadece oturup gördüğü sahneleri, duyduğu sözleri tekrar tekrar yaşıyor, bunu nasıl olduğunu anlayamıyordu. O bunu hak etmiyordu. İçinden defalarca tekrarladı.’Ben bunu hak etmiyorum, ben bunu hak etmiyorum!’…

Neydi bu cehennem miydi? Yıllarını verdiği, canından çok sevdiği kişi bunu ona nasıl söyleyebilirdi? Toparlanması gerekiyordu, farkındaydı. Ayaklarının üzerinde yeniden durması ve güçlü olduğunu göstermesi gerekiyordu. Külotunu çekti, sifonunun düğmesine bastı tam arkasını dönecekti ki, tekrar sifonu çekti ve suyun gidişini izledi. İşte her şey bu kadar basitti. Seneler bu kadar çabuk silinip atılabiliyordu. Bir anda o, onu silip atabiliyordu. Kendini bok gibi hissetti. Gözleri doldu. Sinirleri bozuk olduğu zamanlar, damarları şişer ve yeşil yeşil her yerden gözükürdü. Neyse ki kıştı ve o bunu göremeyecekti. Ellerini yıkadı, saçlarını toplayıp iki adım geri çekildi ve siluetine baktı. Uzaktan boynundaki yeşil damarlar belli oluyordu. ‘Lanet olsun!’ dedi içinden, anlayacak! Onu bırakmak istemediğimi, deli gibi sevdiğimi anlayacak. Aynaya yaklaştıkça daha da belirginleşiyordu damarlar. Hemen bir peçete çekti kutudan, ellerini kuruladı ve çantasını açtı. Geçen sene aldığı, hep yanında taşıdığı fakat hiç kullanmadığı fondöteni makyaj çantasından aldı. Elleri titrediği için fondötenin kapağını zor açtı, boynuna yavaşça yedirdi. Yine iki adım geri attı ve yansıyan acınası görüntüsüne uzun bir süre baktı. Hiçbir zaman anlayamayacağı kadın içgüdüsüyle yapılan hareketlerinden birisiydi işte bu. Gördüğün görüntü senden başka bir şey olmasa da bakmaya doyamadığın sen, işte karşında! Bir de arkasına dönüp bakanlar vardı, her kadınlar tuvaletinde rastlananlardan, hiç anlam verememişti bu hareketlere… Kafasında sorular dönmeye başladı, hayatını dağıtan kadın belki aynada arkasına bakıyordu, belki de onun da sinirlendikçe belirginleşen yeşil damarları vardı. Belki onunla aynı parfümü kullanıyordu. Ayak numarası kaçtı acaba, ya boyu? Ondan uzun muydu, yoksa daha mı zayıf… Aynı marka fondöteni kullanıyor olabilirler miydi ya da aynı renk ruj. Açık pembe üzerine şeffaf parlatıcı… Saçları ne renkti acaba, uzun muydu yoksa kısa mı? Sağa mı ayırıyordu saçlarını yoksa sola mı? Yatakta nasıldı ki? Çok mu vahşiydi, aşk oyunlarıyla kandırmıştı onu, hemen mi orgazm oluyordu, belki de çok iyi oral seks yapıyordu ya da anal seks… Bir erkek başka ne isterdi ki… Ondan hep istenilen ama yapmadığı her şeyi yapıyordu demek ki! Ailesinin hiçbir zaman uygun görmediği aşk oyunları yüzünden mi kaybediyordu onu! Şimdi her şeyi yapabilirdi hem de burada, kadınlar tuvaletinde. Yavaş yavaş omuzlarından aşağıya inip, bütün vücudunu küçük öpücüklerle donatıp, setin üstünde sonuna kadar onunla birlikte olabilirdi, ama artık çok geçti. Artık o istenilmeyen kadındı ve elinden hiçbir şey gelmezdi. Terkedilmişti, kabul etmesi gerekiyordu. Fondöten kurumuştu, allığını sürebilirdi artık. Kazağını düzeltti. Yavaşça çantasını aldı ve kapıyı açarken son bir kez aynaya baktı. Kendine güvenen, ayakları yere basan bir kadın gördü. Görüntüsüne gülümserken kapı kapandı ve yalnızlığını tuvalete hapsetmenin onuruyla masaya yaklaştı.
Hayatının erkeği ona şöyle bir baktı ve sordu;

- İyi misin?
- Evet, iyiyim.
- Sormak istediğin bir şey var mı?
- Evet, boşanmak için aynı avukata başvuralım mı, işlemler daha kısa sürer.

Erkek hayretle;
—Olabilir, yüzüne ne oldu?
—Ne gibi?
—Pürüzsüz, sanki ipek gibi…
- …

2007

Hiç yorum yok: