Perşembe, Kasım 18, 2010

Bugün Özgür Doğan'ın doğum günü...


O’nu sadece birkaç kelimeyle özetleyemem gerçeği söylemek gerekirse… Özel bir insan olduğuna adım kadar emin olduğum birini anlatacağım size ve bugün O’nun yani Küçük Prens’in doğum günü!
Sözleriyle her zaman sizi şaşırtan, keskin zekâsıyla her daim sizi güldürebilen, kendi dünyasında kocaman bir sevgi yaratan, insanları anlamaya çalışan, gücüyle ve girişimci ruhuyla hayranlık uyandıran ve her zaman hayatımda olmalı dediğiniz özel bir insandır O… 


Hayata karşı öfkeli olduğum bir gece tanımıştım O’nu ve bana hayatı kendi kendime zorlaştırdığımı üç cümle ile özetlemişti. İşte o zaman O’nun özel biri olduğunu anlamıştım. O gün bugündür ne zaman biriyle konuşmaya ihtiyacım olsa, ne yapsam acaba diye düşündüğümde elim tek bir numaraya, ayaklarım tek bir kapıya gidiyor. Biliyorum ki O; beni gerçeklerle yüzleştirecek, doğruları söyleyecek, esprileriyle gülümsememi sağlayacak, zekâsıyla çözüm üretecek ve ilerlemeyi düşündüğüm yolda dimdik yanımda olacak. Ünlü düşünürlerin sözleri üzerine saatlerce konuşacağız, sabahlara kadar uzayan derin bir sohbetin içine dalacağız ve daha mutlu, daha iyi bir insan olmamı sağlayacak…


Felsefeyle ilgili, edebiyatla ilgili, hayatla ilgili O’ndan öğreneceğim çok şey olduğunu düşünüyorum ve iyi ki O’nu tanıdım, iyi ki hayatımda ve iyi ki doğdun güzel insan… Her ne kadar inkâr etse de benim O’na can borcum var, bi’ de birkaç şişe votka...

Salı, Kasım 16, 2010

Dört bin yüz yetmiş dördüncü (4174) Terlik Muhaberesi

Bizim ailenin bayram ziyaretleri meşhurdur. Kapı hiçbir zaman kapanmaz; kahkahalarla, fıkralarla geçer her bayram… Mutfağımız da ünlüdür ayıptır söylemesi. Ne ararsanız bulabilirsiniz. İşte yine böyle bir bayram günü daha başlamıştı. Bizim gittiğimiz akrabalar, bize gelenler falan derken saat ilerlemiş, kahveler içilmiş, muhabbetler koyulaşmaya başlamıştı. Şimdi burada adını vermeyeceğim bir misafirimiz daha aramıza katıldı. Laf lafı açtı herkes muhabbetin keyfinde. Ben de arada kalktım, konuğumuzun kahvesini yaptım, su ve lokum ile birlikte servis ettim. 

Hemen ardından da mutfağa girdim ve ikram etmeyi düşündüğüm şeyleri hazırlamaya başladım. Bizim ailenin belli kuralları vardır; gelen misafir sadece bir kahveyle, şekerle ya da meyve suyuyla ağırlanmaz. Gelen kişiyi sevmesek bile (olabilir, neden olmasın), kapımızı çalmıştır. Hem misafiri layığıyla ağırlamak ailenin görgüsünü de gösterir. Buyur etmesini biliriz. Neyse yeni misafirimiz başladı konuşmaya; vay efendim onun kızı çok becerikliymiş de, bütün gün mutfaktan çıkmazmış da, elinden her iş gelirmiş de, mutfaktan dinliyorum. 

Konuyu döndü dolaştırdı bana getirdi. Efendim, ben misafire hizmet etmekte biraz eksikmişim. O sırada, dün kalem gibi sardığım dolmaları tabağa yerleştirmekle meşgul olduğumu burada belirtmek isterim. İşte geçen seneye göre yavaşmışım. O sırada, dün gece ellerimle açtığım kıymalı böreği kesmekle uğraştığımı ısrarla burada belirtmek isterim. Oysa onun kızı “Speedy Gonzales” gibiymiş. 

Çok güzel kahve yapıyormuşum ama geç getiriyormuşum (Neden diye sorar insan değil mi? Bakır cezvede ağır ağır pişer kahve!). O sırada sabah hazırladığım diğer yiyecekleri de tabağa koyup salona girdim. Kahve yaparken arada çay demlemiştim, çay servisini de yaptım ve dedim ki;
“Valla isterseniz elektrik faturasını, su faturasını, cep telefonu faturamı, ev telefonunu, Digiturk faturasını, anneannemin doktor ve ilaç parasını, kirayı, mutfak giderlerini, aidatı, köpeklerin aşı ve kuaför paralarını, eve gelen temizlikçinin parasını ve benim kozmetik, gezme-tozma, kuaför, giyim, ayakkabı masraflarımı siz karşılayın benim yerime… Ben size günde 88 tane kahve pişirir önünüze koyarım ama yorgunum 7/24 çalışıyorum” dedim ve arka odaya geçtim, kitabımı açıp okumaya başladım.

Tam o sırada kulağımın köşesinde şöyle bir ses fade in- fade out oldu; “Vijuuuuvvv”

Evet, dört bin yüz yetmiş dördüncü Terlik Muhaberesi başlamıştı. Bir an aklıma Tom’un annesi geldi. Kendimi Tom'un yerine koydum. Kedinin görevi evdeki fareyi yakalamak değil midir? Neden Tom hep suçlu, Jerry de mutlu fare oluyordu ki?!

Annem ikinci hakkını da kullanıp başarılı olamadıktan sonra salona kızı Speedy Gonzales olan Jerry’nin yanına gitti. Kendimi çok yalnız hissettim ama görevimi yerine getirmenin mutluluğunu yaşıyordum. Bayramın birinci günü böyle geçti işte…

Pazartesi, Kasım 15, 2010

Ben ideal erkeği gözünden tanırım!

Kadınlar ilginç varlıklardır. Özlerinde (sanırım genetik bir durum) koruma içgüdüsü, bir şeyleri tamir etme, kötüyü iyileştirme dürtüsü baskındır. Aslında kadın hep mükemmeli yaratmak ister. İşte bu yüzden “arızalı adamları” bulur; onların hayatlarını, geleceklerini düzeltmek isteriz. Bu davranış biçimi 20-30 yaş arası kadınların yaşadığı ekşın dolu bir 10 yıla tekamül eder.

Güldüğünüzü duyar gibiyim, çünkü her kadının arızalı bir ilişkisi hatta birden çok ilişkisi olmuştur. Dönüp geriye baktığımızda “neden” diye kendimize sorarız. Ben size nedenini söyleyeyim; 20 ile 30 yaş arası yaşadığımız seksi aşk, el ele tutuşmayı sevgi, erkeğin yaptığı her girişimi kafamızda büyütür ve adamı ilah sanırız.

Oysa erkek daha evrimini tamamlamamıştır. Bir erkeğin tam anlamıyla erkek olabilmesi için 35-40 yaşına gelmiş olması gerekir. Çünkü erkek maddeden güç alır. Kariyerinde iyi bir noktada olan, istediği şeylere sahip olmuş ve dünyayla, insanlarla ilişkini tanımlamış ve bu sorunlardan arınmış erkek, erkektir.

Kadını geç keşfeder erkek... Kadın hassasiyet hassasiyet ister. Yanındaki erkeğin güçlü, komik, nerede ne yapması gerektiğini bilen ama buna rağmen biraz çılgın olmasını ister. Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar şey istenir mi?! Hadi diyelim istedin, bu saydıklarının bir erkekte olup olmadığını nasıl anlarsın?

Başlıkta da dedim ya, ben erkeği gözünden tanırım.Tabii bir de arabasından... Eğer bir erkek Megane Sport Tourer kullanıyorsa benim için ideal erkek odur. Şimdi nasıl oluyor yahu dediğinizi duyar gibiyim. Biraz önce de söylediğim gibi “bir erkek maddeden güç alır” ve kendini maddeyle tanımlar, yani biz kadınlar gibi değildir. 

Megane Sport Tourer; güçlü, ayakları yere sağlam basan, şehir hayatını seven ama buna rağmen doğadan kopmayan, geniş hacimli mekanları seven ve bir aileye sahip olmak istediğini bu şekilde ifade eden, eğlenceli, komik ama işini ciddiye alan, hızı seven, sevdiklerinin güvenliğini düşünen erkeğin arabasıdır. Kısacası benim ideal erkeğimin arabası...

Yani özetlemek gerekirse kadın belli bir yaştan sonra mükemmeli yaratmak değil, mükemmeli bulmak ister...